Sayfalar

KEYF-İ NAMEYLE KEYİFLİ DAKİKALAR GEÇİRMENİZ DİLEĞİYLE...

23 Mart 2013 Cumartesi

70'İNDE İLK VEDA

Uyanışını duyuyorum her sabah,
Bahçedeki yabani otlara sert bakışını görüyorum,
Kaşlarının hafif çatık duruşuna inat yüzündeki içli gülüşü,
Ellerinin zarifliğine özeniyor sana benzemek istiyorum
Varoluşumun özüne mutluluğum olup eklen diyorum...
Bir an uzanıyorsun bana, tutuyorsun kalbimin ucundan,
O ana kadar beynini dinleyememiş olduğuma hayıflanıyor,
Karşımda sanki yüzyıllık bir tapınak görüyorum...

Sonra yürümeye başlıyorsun,
Bekliyorum... belki bir kerecik dönüp bakarsın diye
Gözlerimi bulutların arkasına çevirdiğimde... Mutlusun
Kalpler fesat, istemez senin uzaklardaki huzurunu,
Gülüşüne hasret, sana hasret yaşamaya çalışıyorum,
Deniyorum defalarca... Denemelerin batışını görüyorum...

Zamanın sensiz geçişine inanmak için,
Resimlere bakıyorum... onlar bile değişiyor... ölüyor!
Şerefine bu kadeh!! Ve bu da... Hepsi senin için...
Cadde ıssız, insanlar varla yok arası birer nesne misali,
Yağmur senin pencerende ama sensiz... Senden geliyor
Yürüyüşünün bu patikayı aslında nasıl doldurduğunu düşünüyorum...
Selamını esirgediğin küçük çehreleri görüyorum...
Küçük köpeğinin diş bilediği küçük çehreler...

Gözlerimdeki senden kalma son gülüş küskün
Bırakıp gidişinin bir mum misali akışı bedenime...
Sorgularken varlık ve yokluğunu damarlarımın içinde...
Bir küçük pıhtı oluşur, düşüncelerde genelden özele
İdrak ediş ve sensiz seni yaşamanın boynu büküklüğü...
Son yatağına gidiyorum... çarşaflar düzeltilmiş...
Galoşlar kaldırılmış, ilk defa maskesiz geliyorum sana...
Boş oda havalandırılmış... Pencere açık...
Sanki odadan seni temizlemek istemişler... Becerememişler
Hala dopdolu seni soluyorum çünkü!

Sonra nam-ı diğer senin mekanına geliyorum,
Geçmişinin içine dalıyorum,
70'ine kadar siyah saçlarla görüyorum seni,
Gece kadar güzel, gizemli ve siyahlar

Bir çağlayan kıyısında, yapraklar arasına gömülüşün,
Baktığın gökyüzünün mendebur dirilişine inat bir parıltı,
Derin bir tebessüm içindeki kızıl gökyüzü...
Hala nal sesleri geliyor kulaklarıma... dut ağacının kıyısında
Ve senin sesin ağır taşlar üzerinde yankısıyla...

Havadaki soluk ağır ve yorgun,
Bilenmiş bir bıçak olup kesiyor tenimi, nefesimi...
Bir çocuk parkının içinde son rötuşlar... bir tablo için,
Sisler içinde yine İstanbul... kasvetin şehri!!
Milyonlar geceye ışıklarını serse de
Yalnızlık dönemeci durur köprüden önce son çıkış üzerinde...

Son görev diye talip olunan son günler,
Bilinmez ki dündeki günlerin en hafifidir...
Bir baş yıllar boyu O'nu dinlemişken,
Koridor boyu izler son derinliktedir...

Hiç benzemediğin insanların gözleri buğulu
Yalan olduğunu bildiğim bakışlar,
Bir kadından sana yürekten haykırışlar,
Ve fonda görünen benim kara gölgem...
İçine sığdıramadığım tahta kutudaki sen,
Cilalı, boyanmış, koca bir kutu,
Adına tabut denilen...

Son bir kez meskene dönüş koca kutu içinde,
Son selam ediş sevenlere ve sever görünenlere
Her omuz destek verir gibi görünse de
Köstek oluşun yangısı dünlerde gizlidir...

Geceye dönüyorum... Bir damla ay ışığı... Arıyorum seni
Buluşum acıyla dolu, yüksekten bakışın mağrur...
Yoldan bir ses geliyor... Ağır aksak giden bir araç...
Ve önüne salıyorum kendimi...
Bir de bakıyorum yanına gelmişim
Ama geride kalan bedenim paramparça ve harap,
Üzerinde gazeteler örtülü...
Gözlerimi açtığımda ise başucumda son sayfası yırtık bir kitap...

Hiç yorum yok: